Ormanlar Yandıkça Geleceğimiz de Kül Oluyor
Yaz ayları geldiğinde içimizi ısıtan güneş, ne yazık ki son yıllarda içimizi yakan yangın haberleriyle de anılmaya başlandı. Türkiye’nin dört bir yanında, özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde çıkan orman yangınları, yalnızca doğayı değil; geleceğimizi, sağlığımızı ve yaşam alanlarımızı da tehdit ediyor.
Ormanlar sadece ağaçlardan ibaret değildir. Onlar, milyonlarca canlının yuvası, havamızın filtresi, su kaynaklarımızın koruyucusu ve iklim dengesinin temel taşıdır. Bir hektarlık orman, yılda tonlarca karbondioksiti emer ve bize oksijen sağlar. Bu yüzden her yanan ağaç, sadece bir odun parçası değil; soluduğumuz havadan çalınan bir nefes demektir.
Peki neden bu kadar çok yangın çıkıyor? İklim krizinin etkisiyle hava sıcaklıkları artıyor, nem oranı düşüyor ve rüzgarlar yangınların yayılmasını kolaylaştırıyor. Ancak sadece doğa koşulları değil, insan eliyle yapılan hatalar da bu felaketlerde başrol oynuyor: Tarlada yakılan anız, ormanda unutulan bir cam şişe, söndürülmeden atılan bir sigara izmariti... Bu "küçük" ihmallerin sonucu bazen binlerce hektarlık ormanların yok olması oluyor.
Üstelik yangınlar yalnızca ağaçları değil; o ormanlarda yaşayan hayvanları da yok ediyor. Kaçamayan kaplumbağalar, yuvalarında kalan kuşlar, dumandan boğulan tavşanlar… Her yangın, sayısız canlının çığlığına dönüşüyor.
Ormanları korumak sadece devletin ya da belediyelerin görevi değildir. Her bireyin, doğaya karşı bir sorumluluğu vardır. Piknikte ateş yakarken, ormanda yürürken, kamp yaparken; her zaman dikkatli olmalı ve kurallara uymalıyız. Çünkü doğa bir kez yandığında, onu eski haline getirmek onlarca yıl alır. Ve bazı canlılar, bir daha asla geri gelmez.
Unutmayalım: Ormanlar yanarsa, biz de yanarız. Ve yanan her orman, geleceğimizden çalınmış bir sayfadır.